Emrehan MUTLU
Kategoriler
Uncategorized

Elementor #1039

Kadın ve Çocuklara Yönelik İstismar

Öncelikle ihmal ve istismar kavramlarını tanımlamak isterim. Bu kavramlar birbirlerinden sıklıkla karıştırılmaktadırlar. İhmal yapılması gerekeni yapmamaktır. İstismar ise yapılmaması gerekeni yapmaktır. Örnek vermek gerekirse anne ya da baba; eve geç gelerek, eşine çocuğuna vakit ayırmayarak, onlara sevgisini göstermeyerek ailesini ihmal etmiş olur. Eğer bir kimse aile içinde kötü sözler sarf ediyorsa, karşı tarafın onurunu kırıyorsa, hatta fiziksel olarak can yakıyorsa bu istismardır. Bu kavramları ayırt etmek farkındalık oluşumu için çok değerlidir. Şiddet bir istismardır. Şiddet kendi içinde de psikolojik şiddet ve fiziksel şiddet olarak ayırabiliriz. Psikolojik şiddet özünde duygusal istismardır. Fiziksel şiddetten farklı olarak psikolojik şiddet kurbanı olduğumuzu fark etmemiz zaman alabilir. En acısı da budur aslında. Yıllar sonra dahi fark edip “Evet bir zamanlar ben buradaki ilişkimde partnerim tarafından bir duygusal istismara maruz kalıyordum.” Diyebiliriz. Bir ilişki biçimi olan iş ilişkilerinde adını duyduğumuz “mobbing” de bir psikolojik şiddet türüdür aslında. İlişkilerin psikolojik şiddet içerdiğini şu şekilde anlayabiliriz:
  • İlişkide korku ve kaygı duygularının hakim olması. Bu duyguların ilişkide kalmanın verdiği güzel duygulardan baskın gelmesi.
  • İlişkiyi bitirmek ya da iş yerlerinde uyarlarsak işten çıkarılmak hususunda tehditler işitmek.
  • Kendimiz gibi davranamamak, kendimiz olduğunda kabul görülmeyeceğimizi düşünmek.
  • Karşı taraftan bir davranışta bulunmaya zorlanmamız, istemediğimiz gibi davranmamız için baskı yapılması.
  • Kısıtlandığımızı hissetmek.
  • Sınırlarımıza saygı duyulmaması.
  • “Hayır” dediğimiz noktalarda karşı tarafın fikrimizi değiştirmesi için ısrarcı davranması.
  • İlişkimizde karşı tarafın verdiği kararların daha baskın olduğunu ve sizin karar verme konusunda pek az bir etkiniz olduğu düşünesine kapılmanız.
  • Hakarete, aşağılanmaya, küfre maruz kalmak.
Fiziksel şiddetin fark edilmesi ve mesafe konulması haliyle psikolojik şiddetten daha kolaydır. Çünkü failin öfkesi somut bir şekilde görülmektedir. Her ne kadar somut bir kavram da olsa fiziksel şiddet karşı tarafa aşağılanma, küçük görülme, benliğine saygısızlık yapılması gibi izler bırakabilir. Bu şiddet türü en çok ebeveyn çocuk ilişkisinde, karı koca ilişkisinde ya da çocuklarda akran ilişkisinde gözlemleyebiliyoruz. Primatlarla yapılan bir deney bize öfkenin ve fiziksel şiddetin hayat boyu geçişini anlatmaktadır. Harlow 1965 yılında iyi bakım almamış primatları incelemiştir. Bunların kendi yavrularına da sağlıklı bakım veremediklerini gözlemlemiştir. Maalesef ki toplumumuzda da “Kızını dövmeyen dizini döver.”, “Dayak cennetten çıkmadır.”, “Su testisi kırılmadan tokat atacaksın.” Gibi söylemler fiziksel şiddeti pekiştirmektedir. Çünkü fiziksel şiddet varlığını nesilden nesle aktarabilir. Bir çocuğun fiziksel şiddet mağduru olması için bizzat kendisine de uygulanması gerekmez. Anne babanın birbirlerine ya da ebeveyninin kardeşine vurduğuna şahit olması da çocuk için zorlayıcı deneyimdir. Böyle çocuklar hayatlarında karşılaştıkları ilişkisel zorlukları da bu yolla aşma eğilimi içine girebilirler. Çok çabuk öfkelenebilirler. Karşı tarafa zarar vermek isteyebilirler. Şiddettin her türlüsü, mağdurlarında duygusal yaralar açabilir. Duygusal yaranın boyutu mağdura kim tarafından yapıldığına göre değişiklik gösterebilir. Ailemiz, akrabamız ya da güven duyduğumuz ya da toplumun güven duymamız gerektiğini söylediği kimse tarafından yapılması şiddeti travmatikleştirebilir. İstismar mağdurları ile yapılan görüşmelerde şu cümlelerin sık kurulduğunu gözlenmiştir “O benim abimdi nasıl yapar bunu?” “O benim teyzemdi, ondan beklemezdim.” Bu cümleler hayal kırıklıklarını, insanlara kaybolan güvenin temellerini atmaktadır. Şiddete maruz kalmak bireyin kendini algılayış biçimine olumsuz etkisi olabilir. Kendini hiçbir işe yaramayan, beceriksiz, yetersiz, zayıf biri gibi görebilir. Kendini bu algılayış biçimi gelecek ya da şu anda bulunduğu ilişkilerinin temelini oluşturabilir. Hayatlarına narsist, kontrolcü, şiddete meyilli kişileri alabilirler. Bu tarz kişilerle arkadaşlık kurma eğilimi gösterebilirler. Girdikleri işte “zulmedicileri” mıknatıs gibi üstüne çekebilirler. Bu döngüyü görebilmek aslında “Ben neden hep aynı problemleri yaşıyorum?” sorusunun da cevabını vermektedir. Çünkü çocukluğunda şiddet görmüş ya da uzun süre şiddete maruz kalmış kişilere tanıdık tek ilişki biçimi, kurbanın ve failin rol oynadığı zehirleyici ilişki modelidir. Çoğunlukla bu model çerçevesinde hayattaki ilişkilerini devam ettirirler. Bu sebeple hayatlarında depresif bir duygu durumu içine girebilirler. Bununla beraber şiddet travmatik bir etki bıraktığında kendisini hayatın birçok alanında gösterebilir. Odaklanma problemi yaşamak, depresif belirtiler, kaygılar, özgüven ve özsaygı düşüklüğü bu problemler arasında yer alır. Sıralanması ve okunması kolay dahi olsa bu problemleri yaşaması hiç de kolay değildir. Akademik ve iş hayatı, romantik birliktelikleri, aile ve arkadaşlık ilişkilerini olumsuz etkiler. Çünkü şiddete maruz kalmak kimliğimizi zedeler. Şiddetin hayat boyu yayılmadığı tek seferde olduğu haller dahi bireyde travma sonrası stres bozukluğu geliştirmesine sebep olabilir. Kişi yaşadığı olayı defalarca kabuslarında görebilir. Olayı hatırlatan uyaranlardan kaçınmak isteyebilir. Olayı yaşadığı yere bir daha gitmek istemeyebilir, anlatmak konuşmak istemeyebilir. Çünkü hatırlatıcı uyaranlar ona yeniden yaşantılıyormuşcasına acı verir. Ani irkilmeler, andan kopmalar, uzaklara dalmalar da sosyal hayatı bozucu görülen durumlar arasındadır.
Şiddet ve İstismardan nasıl konuruz?
Bahsettiğim üzere şiddettin psikolojik boyutu sinsi bir şekilde varlığını göstermektedir. Mağdurun farkındalığı olmadan çoğunlukla çözülmemektedir. Psikolojik şiddeti bilmek, öğrenmek değişimin ilk adımıdır. Çünkü kaderimiz bize yaşatılanlardan ibaret değildir. Bizler de hayatımızı değiştirmek için adım attığımızda, değişime yer açtığımızda güzellikler kendiliğinden gelecektir. Fark etmediğimiz bir şeyi değiştirmemiz mümkün değildir. Şiddet ve istismar konusunda eğitimler vermek bilgilendirme çalışmaları yapmak birçok kişinin ruh sağlığını korumasına fayda sağlayacaktır. Şiddet ve istismarın ruh sağlığındaki zehirleyiciliğini bilmek kişinin savunmasını güçlendirecektir. Bu da toplumumuzda muzdarip olduğumuz kadın ve çocuk cinayetlerini en aza indireceğini düşünüyorum. Eğer birey kendine yapılanın ne olduğunu anlamlandırırsa değiştirmesi için çaba da sarf edecektir. Kabullenmek, boyun eğmek şiddet ve istismarın niceliğini de şiddetini de arttıracaktır.
Ruh sağlığı çalışanları olarak neler yapabiliriz?
Bu konu psikolojik danışmanlar tarafından okullarda öğrencilere anlatılmalıdır. Farkındalık küçük yaştan başlamalıdır. Çok da uzun derslere gerek yok aslında her dönem bir saat bunun üzerinde durulması bile gelecek nesli değiştirecektir. Çocukların birbirlerine uyguladıkları zorbalığın önüne geçecektir. Okullarda bunlarla ilgili çalışmalar yapıldığını biliyorum. Öğrencilere çok verimli olduğuna şahit oldum. Sadece gelecek olan nesil için değil hali hazırda bulunan yetişkinlere de konunun anlatılması çok kıymetlidir. Okullarda ebeveyn seminerlerinde anne babalara ulaşılmalıdır. Örgütsel boyutu da kesinlikle atlanmamalıdır. Her örgüt yılda en az iki defa bu konunun anlatılması ile ilgili bir psikologdan destek almalıdırlar. Şiddet mağdurlarının terapi desteğine yönlendirilmesi de önemli başlangıçlar arasında yer almaktadır. Günümüzde sosyal medya çok etkin bir yere sahiptir. İnsanların fikirlerini değiştirebilme gücünü elinde tutmaktadır. Sosyal medyada şiddet ve istismarı önleyici çalışmalar yapılması önemli kamuoyu oluşturacağını düşünmekteyim. Sosyal medyanın bu konudaki işlevini küçümsememek gerekmektedir.
WhatsApp'ı Aç
Yardıma mı ihtiyacınız var?
Merhabalar, Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?